2.22.2011

Tüberküloz Verem Hastalığı

Tüberküloz Verem
Tüberküloz verem hastalığı

Tüberküloz verem teşhis tedavisi: Verem olarak da adlandırılan tüberküloz hastalığı insanlık tarihinin ilk çağlarından itibaren görülen bir hastalıktır. 1865 yılında hastalığın enfeksiyon hastalığı olduğu gösterilmiştir. 1882 yılında Robert Koch tüberküloz basilini bularak bu hastalıkta yeni bir çığır açmıştır.

Daha önceden hijyen, diyet ve güneş kürü esasına dayanan tedavi yöntemleri, 1940lı yılların başlarında streptomisinin keşfi ve izonikotinik asitin tedaviye girmesi tüberküloz tedavisinde yeni ve etkin bir dönemin başlangıcı olmuştur. Tüberküloz hastalığı esas olarak akciğerleri tutan ve bunun yanı sıra diğer birçok organda da yerleşebilen, Mycobacterium tuberculosis adlı bir mikroorganizma (Koch basili) tarafından oluşturulan bir iltihabi hastalıktır.

Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre dünya nüfusunun 1/3ü tüberkülozla enfektedir (tüberküloz basilinin bulaştığı kişiler) ve bunların %10unda ileride tüberküloz hastalığının ortaya çıkacağı tahmin edilmektedir. Her yıl 50-100 milyon kişinin daha tüberküloz basili tarafından enfekte edildiği hesaplanmaktadır.

Bugün dünyada 20 milyon aktif hasta bulunmakta ve her yıl %95i gelişmekte olan ülkelerde olmak üzere 8 milyondan fazla yeni aktif tüberküloz olgusu gelişmektedir. Tüm dünyada yılda 3 milyon kişinin tüberküloz nedeniyle öldüğü tahmin edilmektedir ve bu ölümlerin en az %80ı gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir.

Kişilere hastalığın bulaşması hemen hastalığın gelişeceği anlamını taşımamaktadır. Tüberküloz basili bulaştıktan sonra sağlıklı insanların dokularında yıllarca hastalık oluşturmadan canlı kalabilir. Enfekte kişilerin vücut direncini düşüren durumlarda tüberküloz basili aktif hale gelerek hastalık oluşturabilir.

Bulaşıcı mıdır ?
Tüberküloz, vücudumuzdaki bütün organlarda hastalık oluşturabilmesine karşın, basilin giriş kapısı hemen her zaman akciğer olmaktadır. Basiller en sık olarak solunum yolu ile bulaşır. Akciğer tüberkülozu olan kişilerin öksürmesi, konuşması ve hapşırması sonucu akciğer salgıları damlacık şeklinde havaya atılırlar, ortamda bulunan diğer sağlıklı kişiler havada asılı kalan bu damlacıkları solunum ile akciğerlerine alarak enfekte olurlar.

Diğer bulaşma biçimleri seyrektir. Eskiden Mycobacterium bovis tipi basilin enfekte inek sütünün tüketilmesi ile bulaşması sık görülürdü, ancak bu bulaşma şekli, gelişmiş ülkelerde ineklerde hastalığın önüne geçilmesi ve süt ile süt ürünlerinin pastörize edilmesi neticesi kontrol altına alınmıştır. Basilin bulaşmış olduğu eşyaların tutulması ve ardından solunum ile enfeksiyon alınması sorun oluşturmaz.

Ancak tüberküloz basilleri, deri içine ya da deri yolu ile vücuda girdiğinde enfeksiyon oluşturabilir. Bu tip bulaşma, ancak seyrek olarak laboratuar çalışanlarında görülmektedir. Kaşık, çatal, bardak gibi yemek gereçleri, kitaplar, giysiler, yatak örtüleri gibi eşyalardan hastalığın bulaşması söz konusu değildir ve özel bir dikkat göstermeye gerek yoktur.

Balgamı ile tüberküloz basili çıkaran hastayla yakın temas içinde bulunan kişilere hastalığın bulaşma riski en yüksek seviyededir. Ancak yapılan çalışmalar, aşırı kalabalık ve yaşam koşulları kötü olan alanlarda bile hasta ile yakın temasta bulunan kişilerdeki hastalığın bulaşma oranının %25 ile 50 arasında değiştiğini göstermektedir.

Hastalıkları bilinmeden toplum içinde gezen ve balgamı içinde tüberküloz basili çıkaran hasta kişiler hastalığın yayılmasında en önemli faktördür. Halbuki 15-20 gün süre ile düzenli tüberküloz tedavisi almış olan bir hastanın balgamında tüberküloz basili bulunsa dahi, tedavilerine devam ettikleri sürece hastalığı bulaştırma riskleri çok azdır. Bu nedenle erken ve etkin tedavi bulaşmanın önlenmesinde de oldukça önemlidir.

Risk faktörleri nelerdir ?
Erken endüstrileşme ve şehirleşme, yetersiz sağlık ve barınma koşullarına sahip kalabalık alanlarda yaşama hastalığın bulaşması için uygun ortamları oluşturur. Şehirlerde tüberküloz oranları kırsal bölgelere oranla daha fazladır. Büyük şehirlerin gecekondu bölgelerinde yoksul ve yeterli beslenemeyen kişilerin kalabalık ortamlarda yaşamaları bulaşmanın ve hastalık oranlarının yüksek kalmasına neden olmaktadır.

Sosyoekonomik seviye ile tüberkülozun görülmesi arasında ters bir ilişki vardır, ancak bunun yanı sıra ırk farklılıkları, ortamın kalabalık olması ve sağlık hizmetlerinin düzeyi gibi başka birçok faktör de hastalığın sıklığı üzerinde etkili olmaktadır. Hapishanelerde tüberküloz sıklığının yüksek olması, bu faktörlerin çoğunun bir arada olmasına bağlıdır.

Yapılan bir çalışmada, kan grubu 0 olan kişilerin tüberküloza nispeten dirençli oldukları, kan grubu AB olanlarda ise tüberküloz gelişme riskinin arttığı gösterilmiştir. Alkoliklerde tüberküloz gelişme riski genel nüfustan 10 kat fazla olduğu gösterilmiştir. Kronik hastaların bakın gördüğü akıl hastaneleri ve bakım evlerindeki hastaların tüberküloza yakalanma riski genel nüfustan 10 kat fazladır.

Yüksek tüberküloz riski ile ilişkili diğer faktörler diabetes mellitus, lenfoma, bunama ile seyreden tüm hastalıklar, mide ameliyatı geçirilmiş olması, kanser, silikozis ve immünosüpresif tedavidir. Ancak günümüzde en güçlü risk faktörü AIDS hastalığıdır.

Ne gibi şikayetlere yol açar ?
Bazı hastalarda, akciğerlerde belirgin hastalık olmasına rağmen herhangi bir şikayet bulunmayabilir ya da ancak dikkatli bir sorgulama ile hastanın önem vermediği şikayetler tespit edilebilir. Risk gruplarına ya da diğer gruplara yapılan tarama amaçlı röntgen çekimlerinde bu durum görülmektedir. Hastalar kendilerini gerek bedensel ve gerekse ruhsal olarak yorgun hissedebilirler. Az veya çok iştahsızlık ve zayıflama bulunabilir. Göğüs ağrısı sık değildir. Hafif egzersizle terlerler, hastalığın yaygınlığı nispetinde terleme artar ve genellikle geceleri görülür.

Hastaların en sık şikayeti öksürüktür, balgamlı ya da kuru öksürük şeklinde olabilir. Öksürüğün sıklığı hastalığın şiddeti ve yaygınlığı ile orantılı değildir. Balgam beyaz-sarı renkte seröz veya iltihaplı vasıfta olabilir. Genellikle akşam saatlerinde ve gece görülen hafif ateş görülebilir. Yaygın hastalığı olanlarda 38-40 dereceye kadar yükselen ateş izlenebilir.

Kanlı balgam veya sadece ağızdan kan gelmesi şeklinde şikayetler tüberkülozun başlangıç şikayetlerini oluşturabileceği gibi, daha ziyade yaygın ve özellikle kronik kavite olarak adlandırılan yaralar içeren kronik hastalığı bulunan kişilerde görülür.

Tüberkülozda kanama olması her zaman için hastalığın aktif olduğu anlamını taşımaz, geçirilmiş ve sekel kalmış inaktif tüberküloz olgularında ve geçirilmiş tüberkülozun sebep olduğu kalıcı solunum yolları genişlemelerinde (bronşektazi) de kanama görülebilir. Bazen tüberküloza bağlı olarak kadınlarda menstrüel bozukluklar ve adet kesilmeleri görülebilir.

Fizik muayene bulguları yeterli midir ?
Fizik muayene bulguları tanı koydurucu değildir. Hastalığın seyrine ve şiddetine göre değişik muayene bulguları tespit edilebilir. Birçok vakada fizik muayene bulguları normal olarak değerlendirilir. Bu nedenle tüberküloz şüphelenilen her hastaya akciğer grafisi çekilmelidir.

Hastalığın tanısı nedir ?
Tüberkülozun kesin tanısı ancak Mycobacterium tuberculosisin bulunmasıyla olur. Ancak basilin her vakada gösterilmesi mümkün olmamaktadır. Radyolojik incelemeler, şikayetler ve fizik muayene bulgularına göre hastalığın tüberküloz olduğu düşünülen olgularda basil bulunamamasına rağmen tüberküloz tedavisine başlanması gerekmektedir. Basil aranması için en uygun materyal sabah çıkarılan balgamdır. Eğer bu yeterli olmazsa 24 saatte biriktirilmiş balgam incelenir. Basil aranacak balgam tükürükle karışmış ve kanamalı olmamalıdır. Balgam tetkiki üst üste 3-6 gün tekrarlanmalıdır.

Kişilerde bütün uyku dönemi süresince akciğerden atılan salgılar yutulmakta ve mide istirahat döneminde olduğundan sindirilmeden birikmektedir. Balgam çıkaramayan hastalarda tüberküloz basili mide suyundan incelenebilir. Bu hastalardan sabah uyandıklarında yataktan kalkmadan önce mide suyu sonda ile alınır ve basil incelenmesi için laboratuara gönderilir.


Tedavisi nedir ?
Tüberküloz basiline karşı etkili ilaçların bulunmasından önce tedavinin esasını iyi beslenme, istirahat ve uzun süreli sanatroyum tedavisi oluştururdu. Ancak etkili ilaçların bulunmasından sonra tedavinin esasını kemoterapi oluşturmaya başlamıştır. Tüberküloz tedavisinde kullanılan ilaçlar 3 sınıfa ayrılabilirler. Öncelikli olarak tercih edilen ve tedavide daha etkili olan

1. grup ilaçlar; İzoniazid, Rifampisin, Etambutol, Pirazinamid veya Morfozinamid ve Streptomisindir.
2. grup ilaçlar; Tiasetazon, Paraaminosalisilik asit (PAS), Sikloserin ve Etionamiddir.
3. grup ilaçlar ise; Viomisin, Kanamisin, Kapreomisin, Tiokarlid, Ofloksasin, Sifloksasin, Ampisilin-Sulbaktam, Alfasilin-Klavulonat vs yer almaktadır.

Tüberküloz tedavisinde kombine tedavi uygulanmalıdır. Basilin ilaçlara karşı geliştirdiği direnç nedeniyle tek ilaç tedavisi mümkün olmamaktadır. Ülkemiz gibi tüberküloz direncinin yüksek olduğu toplumlarda ilk 2 ay İzoniazid+Rifampisin+Pirazinamid veya Morfozinamid+Etambutol tedavisi uygulanır, devam eden 4 ay süresince de İzoniazid+Rifampisin ile tedavi tamamlanmalıdır. Ancak unutulmamalıdır ki tedavi protokolu ve süresi, kişide hastalığı oluşturan basilin direnç durumuna göre ve tedaviye alınan cevaba göre değiştirilmelidir.


Hastane Bölümleri > Göğüs Hastalıkları > Tüberküloz Verem Hastalığı

Üyeliksiz yorum yapmak içim: Adı/Url kısmını seçin sadece isminizi yazın yeterlidir.
EmoticonEmoticon